Gölge Ağacı’nın Sırrı

Hiç kimsenin bilmediği, haritaların bile göstermediği, zamanın farklı aktığı bir vadide Işılköy adında miniminnacık bir köy vardı. Bu köy öyle gizliydi ki, kuşlar bile onu şarkılarına konu etmezdi. Köyün tam ortasında, diğer ağaçlardan çok farklı, yaprakları geceleri mavi ışık saçan bir ağaç yükselirdi. Köylüler bu ağaca “Gölge Ağacı” adını vermişlerdi çünkü gündüzleri herkesin gölgesi bu ağacın altında kaybolur, görünmez olurdu.
Işılköy’de Derin isminde, saçları karmakarışık, dizleri hep yaralı, kocaman kahverengi gözleri olan bir çocuk yaşardı. Derin diğer çocuklardan çok farklıydı. Konuşurken kelimeleri ters söyler, yürürken zıplayarak ilerler, en sevdiği yemek soğuk çorba ve ekşi elmalar olurdu.

Köyün yaşlıları, Derin’in bu farklılığından rahatsız olur, “Bu çocukta bir gariplik var,” derlerdi. Ama Derin umursamazdı. O, vaktinin çoğunu Gölge Ağacı’nın altında geçirirdi. Herkes gölgesinin kaybolmasından korkarken, Derin bundan zevk alırdı.
Bir sonbahar sabahı, Derin yine ağacın altında oyun oynarken, yaprakların arasından gelen tuhaf bir fısıltı duydu:
“Kşşşt… Derin! Yukarı bak!”
Derin başını kaldırdığında gözlerine inanamadı. Ağacın dalları arasında, tamamen şeffaf, sadece hafif bir parıltıyla görülebilen bir varlık duruyordu.
“S-sen kimsin?” diye kekeledi Derin.
“Ben Şıpır,” dedi varlık. “Bir görevim var ve sadece sen bana yardım edebilirsin.”
Şıpır, Derin’e Gölge Ağacı’nın aslında sıradan bir ağaç olmadığını anlattı. Bu ağaç, dünyalar arasında bir geçit bekçisiydi ve altında kaybolan gölgeler aslında başka bir dünyaya gidiyordu. Ama son zamanlarda, bir sorun ortaya çıkmıştı: Gölgeler geri dönmüyordu.
“Gölgesiz kalan bir insan zamanla kendini kaybeder, kim olduğunu unutur,” dedi Şıpır endişeyle. “Köyünde insanlar giderek tuhaflıklar yaşamaya başladı, fark etmedin mi?”

Derin düşündü. Gerçekten de son günlerde köyde tuhaf şeyler oluyordu. Tavuklar yumurta yerine renkli taşlar yumurtluyor, çiçekler geceleri şarkı söylüyor, büyükbabası aynı hikâyeyi yüz kere anlatıp unutuyordu.
“Peki ne yapabilirim?” diye sordu Derin.
“Gölge Diyarı’na gitmeli ve kayıp gölgeleri geri getirmelisin,” dedi Şıpır. “Ama dikkatli ol, orası bildiğin dünyaya hiç benzemez. Orada her şey terstir – gülmek ağlamak demektir, koşmak yerinde saymak demektir, ve en önemlisi, asla ama asla kendi gölgene dokunma!”
Derin korkmuştu ama köyünü kurtarmak için bu maceraya atılmaya karar verdi. “Peki nasıl gideceğim oraya?”
“Çok basit,” dedi Şıpır ve Derin’in elini tuttu. “Gözlerini kapat ve üçe kadar say – ama tersten.”
“Üç… İki… Bir…”
Derin gözlerini açtığında kendini tamamen farklı bir dünyada buldu. Gökyüzü mor renkteydi ve yıldızlar yeşil ışık saçıyordu. Ağaçlar köklerini yukarı, dallarını aşağı doğru uzatmıştı. Uzakta, karanlık ve burgaçlı bir nehir akıyordu.
“Gölge Nehri,” diye fısıldadı Şıpır. “Tüm gölgeler burada toplanıyor. Onları bulmalıyız.”
Derin ve Şıpır nehre doğru ilerlerken, etraflarında garip şekillerde dans eden gölgelerle karşılaştılar. Bu gölgeler insan şeklindeydi ama yüzleri yoktu.
“Bunlar kayıp gölgeler,” dedi Şıpır. “İnsanlarından koparılmış, eve dönüş yolunu unutmuşlar.”
“Nasıl ikna edeceğiz onları bizimle gelmeye?” diye sordu Derin.
“Her gölgenin bir şarkısı vardır,” diye cevapladı Şıpır. “İnsanın kalp atışlarının ritmidir bu. Sen o ritmi bulmalı ve onlara hatırlatmalısın.”
Derin derin bir nefes aldı ve ellerini göğsüne koydu, kendi kalp atışını dinledi. Sonra bu ritimle hafifçe bir melodi mırıldanmaya başladı. Garip bir melodiydi bu – ne tamamen neşeli ne de tamamen hüzünlü.
Gölgelerden biri durup Derin’e döndü. Yavaşça yaklaştı ve Derin’in etrafında dönmeye başladı. Derin şarkısını sürdürdü, gölge yaklaştıkça melodiyi değiştirdi, sanki onunla konuşuyordu.
Aniden gölge bir şekil aldı – bu Derin’in büyükannesinin gölgesiydi! Derin sevinçle bağırdı ama gölge titreyip uzaklaşmaya başladı.
“Hatırla,” dedi Şıpır telaşla, “burada gülmek ağlamak demektir!”
Derin hemen yüzünü astı ve somurtmaya başladı. Büyükannesinin gölgesi rahatladı ve tekrar yaklaştı.
Böylece Derin ve Şıpır, Gölge Nehri boyunca yürüyerek tek tek tüm köyün gölgelerini buldular. Her biri için farklı bir melodi, farklı bir ritim buldu Derin. Kimi gölgeler hızlı ve neşeli melodilerle, kimileri ağır ve derinlikli ezgilerle kendilerine geliyordu.

Ancak tam köye dönmeye hazırlanırken, karşılarına dev bir gölge çıktı – bu bir ejderha gölgesiydi! Gölge Ejderhası, gölgelerin bekçisiydi ve hiçbirinin gitmesine izin vermek istemiyordu.
“Bu gölgeler artık bana ait,” diye gürledi ejderha. “Onları alamazsın!”
Derin korkuyla titredi ama sonra fark etti: Ejderhanın da bir kalp atışı olmalıydı. Gözlerini kapatıp konsantre oldu ve dinledi… dinledi… Sonra çok hafif, neredeyse duyulmayan bir ritim yakaladı.
Derin titrek bir sesle bu ritimle şarkı söylemeye başladı. Şarkı hüzünlü ve yalnızdı – tıpkı ejderha gibi. Gölge Ejderhası şaşkınlıkla Derin’e baktı.
“Bu… benim şarkım,” dedi hayretle. “Nereden biliyorsun?”
“Çünkü her varlığın bir şarkısı var,” dedi Derin. “Ve hiçbir şarkı sonsuza dek yalnız kalmamalı. Gölgeleri sahiplerine geri vermelisin ki, onların şarkıları tamamlansın.”
Ejderha uzun süre düşündü, sonra başını eğdi. “Haklısın küçük insan. Ben o kadar uzun zamandır buradayım ki, kendi şarkımı bile unutmuştum. Git ve gölgeleri evlerine götür. Ama bir gün, benim şarkımı söylemeye geri geleceksin, söz ver.”
Derin söz verdi. Tüm gölgeleri toplayıp Şıpır’la birlikte Gölge Diyarı’ndan ayrılmaya hazırlandı. Ama tam gözlerini kapatacakken, kendi gölgesinin de orada, diğerlerinden ayrı durduğunu fark etti.
“Benim gölgem!” diye bağırdı şaşkınlıkla. “Neden o da burada?”
Şıpır üzgün bir ifadeyle, “Her kapının bir bedeli vardır,” dedi. “Diğer gölgeleri götürebilmen için, senin gölgen burada kalmalı.”
Derin kalbinin sıkıştığını hissetti. Gölgesiz nasıl yaşayacaktı? Köydeki diğer çocuklar ona daha çok gülecekti. Ama sonra köyünü, arkadaşlarını ve ailesini düşündü. Onlar için bu fedakârlığı yapmalıydı.
“Tamam,” dedi kararlılıkla. “Gölgem burada kalsın.”
Gözlerini kapattı ve tersten saydı: “Üç… İki… Bir…”
Gözlerini açtığında kendini yine Gölge Ağacı’nın altında buldu. Etrafına bakındı – köyde hayat normale dönmüştü. Tavuklar normal yumurtalar yumurtluyor, çiçekler şarkı söylemiyor, büyükbabası hatıralarını karıştırmıyordu.
Ama Derin’in gölgesi yoktu. Güneş parlak parlak vururken, herkesin gölgesi uzanırken, onun ayaklarının dibinde hiçbir şey yoktu.
Günler geçti. Köylüler Derin’in gölgesinin yokluğunu fark ettiler ve ondan uzak durmaya başladılar. Çocuklar onunla oynamıyor, yetişkinler ona tuhaf bakışlar atıyordu. Derin her zamankinden daha yalnızdı.
Bir gece, ay dolunayken, Derin üzgün bir şekilde Gölge Ağacı’nın altında oturuyordu. Aniden ağacın yaprakları parıldamaya başladı ve Şıpır belirdi.
“Üzülme Derin,” dedi yumuşak bir sesle. “Yaptığın fedakârlık boşuna değildi. Bak!”
Şıpır elini uzattı ve Derin’in avucuna küçük bir tohum bıraktı. Tohum mavi ışık saçıyordu.
“Bu bir Gölge Ağacı tohumu,” dedi Şıpır. “Onu kalbin olan yere ek. Zaman içinde büyüyecek ve sana yeni bir gölge verecek – ama sıradan bir gölge değil, renkli ve ışıldayan bir gölge. Çünkü sen sıradan biri değilsin Derin.”
Derin tohumu aldı ve köyün dışında, kimsenin gitmediği küçük bir tepeye ekti. Her gün ona su verdi, onunla konuştu, ona şarkılar söyledi.
Zamanla tohum filizlendi ve büyüdü. Ve Derin fark etti ki, ağaç büyüdükçe, ayaklarının dibinde hafif mavi bir gölge oluşmaya başlamıştı. Bu gölge normal değildi – dans ediyor, şekil değiştiriyor, bazen kuş, bazen kelebek oluyordu.
Köylüler bu mucizeyi gördüklerinde şaşkına döndüler. Derin’in renkli gölgesi o kadar güzeldi ki, insanlar onu görmek için özellikle tepeye tırmanmaya başladılar. Çocuklar onunla oynamak için can atıyordu.
Yıllar geçti. Derin büyüdü ve köyün en sevilen hikâye anlatıcısı oldu. Her akşam, kendi diktiği ağacın altında oturup Gölge Diyarı’ndaki macerasını anlatırdı. Ve her anlattığında, renkli gölgesi hikâyeyi canlandırır, karakterlere dönüşür, olayları resmederdi.
İnsanlar uzak diyarlardan bu hikâyeleri dinlemeye gelirdi. Zamanla Işılköy, haritada olmayan köy, dünyanın en çok ziyaret edilen yerine dönüştü.
Ve bazı özel gecelerde, ay tam tepedeyken, dikkatle bakarsanız, Derin’in gölgesinin yanında şeffaf bir varlığın da oturduğunu görebilirdiniz – Şıpır, en iyi arkadaşı ve macerasının ortağı.
Her sene, doğum gününde, Derin Gölge Ejderhasına verdiği sözü tutar ve onun için o hüzünlü, yalnız şarkıyı söylerdi. Ve her seferinde, uzaklardan bir yerden, derin ve minnetttar bir uğultu duyulurdu.
Böylece, gölgesiz çocuk, tüm köyün ışığı oldu ve insanlara en büyük kahramanların bile böyle göründüğünü öğretti: Bazen eksik, bazen farklı, ama her zaman özel ve değerli.