Nasrettin Hoca Fıkraları
Parayı Veren Düdüğü Çalar
Çocuklar, pazara gelen Nasreddin Hoca’nın etrafını sarmış. “Hoca, bana düdük al!” demiş biri. “Bana da, bana da!” demiş bir diğeri.
Diğerleri de sırayla:
– Ben de düdük isterim!
– Bir tane de bana!, demişler.
İçlerinden sadece biri Nasreddin Hoca’ya düdük parası vermiş. Hoca, parayı alıp pazara gitmiş.
Hoca, akşam pazardan dönünce çocuklar etrafını sarmış. Her biri düdüğünü istemiş. Cebinden bir düdük çıkaran hoca, parayı veren çocuğa vermiş.
Diğer çocuklar hep bir ağızdan bağırmış:
– Hani bizim düdüğümüz?
Nasrettin Hoca gülerek,
– Parayı veren düdüğü çalar, demiş.
Ya Tutarsa!
Nasreddin Hoca bir gün gölün kıyısına gider. Elinde koca bir kaşık yoğurdu da yanına almış.
Nasreddin Hoca, kaşığındaki yoğurdu göle sokmuş ve yoğurdu göle boşaltmış.
O sırada köylülerden biri onu görmüş ve şaşkınlıkla:
– Hoca ne yapıyorsun, diye sormuş.
Hoca gülümseyerek:
– Gölü mayalıyorum, ne yapayım, demiş.
Adam, Hoca’ya bakmış ve kahkaha atarak:
– Ne diyorsun be Hoca, çıldırmış olmalısın. Koskoca göl hiç maya tutar mı?, demiş.
Hoca gülümsemesini hiç bozmadan:
– Peki ama ya tutarsa, demiş.
Gönlüm Buna Razı Olmadı
Eşeği ile kasabaya alışverişe giden Nasreddin Hoca; kitap, elma, limon gibi birçok ağır şey almış. Aldıklarını kocaman bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı da sırtına alıp eşeğine binmiş.
Yolda giderken Hoca’yı gören köylüler:
– Ey Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın?, diye sormuşlar.
Hoca:
– Ne yapayım? Zavallı hayvan zaten beni taşıyor, çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı, demiş.
Vasiyet Etmiş
Nasreddin Hoca bir gün evde otururlarken karısına:
– Hanım iyi dinle, size vasiyetimdir. Ben öldüğümde beni baş aşağı gömün, demiş.
Karısı şaşırmış:
– Hoca o ne demek? Neden böyle bir şey istiyorsun, demiş.
Hoca ciddi bir şekilde:
– Yarın öbür gün kıyamet koparsa her şey ters düz olacak. O zaman ben de düz olarak ayağa kalkabilirim, demiş.
Bugün Ayın Kaçı
Nasreddin Hoca bir gün bir işi için Konya’ya gitmiş. Yolda giderken bir adam Hoca’yı durdurmuş:
– Pardon Amca, bugün ayın kaçı biliyor musun?, demiş.
Hoca:
– Ne bileyim yahu! Ben buraların yabancısıyım, demiş.
Onu Kendisi Sanmış
Nasreddin Hoca bir gün yolda giderken bir adamla karşılaşmış. Adamla sohbet etmeye başlamışlar. Bir saat havadan sudan konuştuktan sonra Hoca:
– Kusura bakma arkadaş. Ben seni tanıyamadım, adın neydi?, diye sormuş.
Adamcağız çok şaşırmış:
– Madem beni tanımadın, neden benimle bir saattir sohbet ediyorsun?, demiş.
Nasreddin Hoca:
– Kıyafetlerin benimkine çok benziyordu. Ben de seni ben sandım, demiş.
Birinin Anası Ağlayacak
Nasreddin Hoca’nın iki oğlu varmış. Oğullarından biri çömlekçilik yaparak geçimini sağlarmış. Hoca bir gün oğlunun yanına onu ziyarete gitmiş. Oğlu dertli bir şekilde:
– Baba çok heyecanlıyım çünkü bütün paramı bu çömleklere yatırdım. Hava güneşli olur da kururlarsa zengin olacağım. Yağmur yağarsa hepsi çatlayacak ve anam ağlayacak, demiş.
Hoca dertli bir şekilde diğer oğluna gitmiş. Oğlu o sırada tarlasında oturmuş düşünüyormuş:
– Ah baba hoş geldin. Bütün paramı bu tarlaya yatırdım. Eğer yağmur yağarsa zenginim ama kuraklık olursa her şeyimi kaybederim ve anam ağlar, demiş.
Nasreddin Hoca eve dönmüş. Sıkıntılı olduğunu gören karısı:
– Ne oldu Hoca canın sıkkın, demiş.
– Asıl dert senin, halini düşün. Çünkü yağmur yağsa da yağmasa da oğlanlardan birinin anası ağlayacak.
Hamam Bahşişi
Nasreddin Hoca bir gün hamama gitmiş. Ancak içeri girdiğinde kimse onunla ilgilenmemiş, havlu vermemiş, kese yapmamış ve çıkarken “iyi günler” dememiş. Buna rağmen Hoca ona uzatılan bahşiş kutusuna yüklüce bir bahşiş bırakmış.
Bir sonraki hafta tekrar hamama giden Hoca, içeri girer girmez herkes başına toplanmış, ikramlar, havlular ve oldukça fazla ilgiyle karşılanmış. Çıkarken de ona uzatılan bahşiş kutusuna hiç bahşiş bırakmamış.
Hamamcı şaşkın bir şekilde:
– Hoca bu ilgi bu alakaya bu kadar mı bahşiş bırakılır, demiş.
Nasreddin Hoca hemen gülerek:
– Bu geçen haftanın bahşişiydi. Bu haftanın bahşişini zaten geçen hafta vermiştim, diyerek güzel bir cevap vermiş.
Akıl Sır Ermiyor
Nasreddin Hoca bir gün yolda yürürken iki yüz akçe parasını kaybetmiş. Kaybettiği parasını bulamayan ve çok üzülen Hoca, “ne olur bulunsun” diye dua etmiş.
Aynı zamanda yaşadığı şehrin en zenginlerinden biri uzak diyarlarda bir yerde çıktığı gemi yolculuğunda kötü bir fırtınaya yakalanmış ve “Eğer kurtulursam Nasreddin Hoca’ya iki yüz akçe para vereceğim” diye adak adamış hemen.
Kötü fırtınadan kurtulan adam hemen gelip bu parayı Hoca’ya vermiş. Hoca şaşırmış ve:
– Ey Allah’ım sağ ol. Bu ne dolambaçlı yolmuş, ben parayı ben nerede yitirdim, nerden çıktı. Gerçekten de akıl sır ermiyor, demiş.
Ben Küçük Yangınlara Karışmam
Murat Ağa Nasreddin Hoca’nın yaşadığı kasabanın en zenginlerinden biriymiş. Ağa hem aklı ve zekası sayesinde zengin olduğunu düşünür, hep kendiyle övünürmüş.
İşine geldiğinde Hoca’ya danışır, işine geldiğinde ise onu dinlemezmiş. Sadece cuma günleri camiye gelirmiş. Murat Ağa’nın üç katlı, kocaman bahçeli ve çok lüks bir evi varmış. Bütün altınlarını ve paralarını da evinin bahçesinde saklarmış.
Cuma günleri camiye gelip de Hoca’nın doğruluk ve dürüstlükle ilgili sözlerini dinlerken işine gelmezse:
– Hoca Efendi, sen dünya işlerine karışma! Din ve dünya işi ayrı, dermiş.
Günlerden bir gün Murat Ağa’nın evinde yangın çıkınca koşarak camiye gelmiş. O sırada herkes öğle namazından çıkıyormuş. Ağa, Hoca’yı görünce:
– Hoca koşun yardım edin evim yanıyor, demiş.
Bunu duyan Hoca durur mu?:
– Bana din işleri ile dünya işlerini ayırmam gerektiğini sen öğrettin. Mesela bu yangın benim asla karışmamam gereken bir dünya işi, demiş.
Bulmanın Tadı
Nasreddin Hoca bir gün alışveriş yapmaya en sevdiği eşeğini de alarak gitmiş. Eşeğini bir ağaca güzelce bağlamış ve alışveriş yapmaya başlamış. Bir sürü şey alıp eşeğine doğru yürümeye başlamış. Ancak eşeği orada yokmuş.
Hemen bir adam tutarak bağırmasını istemiş:
– Nasreddin Hoca’nın eşeğini kim bulup getirirse; Hoca ona alışveriş çuvallarını, eşeğin semerini ve parasını verecek.
Duyanlar şaşkın bir şekilde:
– Hoca Efendi madem bulunduğunda eşeğini geri vereceksin neden arıyorsun, demişler.
Hoca gülümseyerek:
– Kaybolan şeyi bulmanın tadı başkadır. Her şeyi kaybedeceğimi de bilsem o eşeği bulup çalana geri vereceğim, demiş.
İp Olur
Nasreddin Hoca’nın yaşadığı köyde yaşayanlar Eyyübi kelimesini bir türlü doğru söyleyemiyorlarmış.
Bazısı Eyip, bazısı İyip, bazıları da İyp diye yanlış bir şekilde söylüyorlarmış.
Buna artık dayanamayan Hoca vaazında:
– Ey komşular sakın ola ki oğlunuz olursa adını Eyyûb koymayın. İnsanlar onu söyleyemez çocuğun adı olur İp, demiş.
Şu Koca Tasla
Hoca bir gün camide vaaz veriyormuş. vaazında doğru ve dürüst olmanın önemini anlatıyormuş. Bakmış dinleyenler yarı uykulu ve esniyorlar. Öğle vakti olduğu için de hepsinin karnı aç.
Düşünmüş:
– Haydi, toplanın bize gidiyoruz. Etli pilav ve yoğurt yiyelim, demiş.
Herkes hızlıca toplanmış ve eve gelmişler. Hoca karısına:
– Hanım masayı hazırla, hep beraber etli pilav ve yoğurt yemeye geldik, demiş.
Karısı:
– Hoca Efendi ne yaptın? Evde ne, pirinç ne et, ne de yoğurt yok, demiş.
Hoca düşünmüş, taşınmış ve içeri gitmiş ve elinde bir kaşık ve tencereyle gelmiş:
– Kusura bakmayın çocuklar, evde eğer pirinç, et ve yoğurt olsaydı bu kazan ve kaşıkla size ikram edecektim, demiş.
Ben Sözümden Dönmem
Bir gün Hoca ile komşusu bahçede oturuyor ve sohbet ediyorlarmış.
Komşusu Hoca’ya sormuş:
– Hoca’m, sen kaç yaşındasın?
Nasreddin Hoca derin derin düşünmüş ve ak sakallarını sıvazlayarak:
– Kırk yaşındayım.
Komşusu şaşkın bir şekilde hemen itiraz etmiş:
– Nasıl olur bu Hoca Efendi, 10 yıl önce de sorduğumda aynı cevabı vermiştin, demiş.
Hoca sakince gülümsemiş ve:
– Komşu Efendi ben sözümün eriyim. Sözümden dönmek bana yakışmaz. On yıl sonra da sorsan aynı cevabı vereceğim, demiş.
Kim Daha Büyük
Köylüler bir gün Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
– Hocam padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi?
Hoca hemen cevabını vermiş:
– Tabii ki çiftçi büyük. Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse padişah acından ölür.
Rüyada Gözlük
Gece yatağında mışıl mışıl uyuyan Nasreddin Hoca aniden uyanmış. Hemen kapısını uyandırmış:
– Hanım kalk gözlüğümü bulamıyorum.
Kadıncağız uykulu bir şekilde:
– Hoca gözlüğü uykuda ne yapacaksın?, demiş.
Hoca gözlüğünü bulmuş ve gözüne takarken:
– Rüyada daha iyi göreceğim, demiş.
Hepsinin Tadı Aynıdır
Üzüm bağıdan dönen Nasreddin Hoca’nın eşeğinin üstünde koca bir kasa üzüm varmış.
Tam eve varacakken Hoca’nın peşine çocuklar takılmış ve:
– Hoca, Hoca bize üzüm verir misin?, demişler.
Hoca düşünmüş, çocukları saymış. “Eğer hepsine bir salkım verirsem bana üzüm kalmaz” diye düşünmüş. Hoca, kasadan bir salkım üzüm almış ve çocukların her birine birer tane üzüm vermiş.
Çocuklar ellerindeki üzüme bakmış ve içlerinden biri:
– Hoca bu çok az değil mi?, demiş.
Nasreddin Hoca bu ya hemen cevabı vermiş:
– Canım niye ısrar ediyorsunuz. Ha bir tane, ha on tane ne fark eder. Nasıl olsa hepsinin tadı aynı değil mi?
Yağmurdan Kaçıyorum
O gün çok yağmur yağıyormuş. Nasreddin Hoca da pencere kenarında oturmuş, dışarıyı seyrediyormuş.
O sırada bir komşusunu yağmurun altında koşarken görmüş. Camı açmış ve:
– İnsan hiç Allah’ın rahmetinden kaçar mı komşu, demiş.
Komşusu utanmış ve yürümeye başlamış.
Başka bir gün yine yağmur yağıyormuş ama Hoca bu sefer dışardaymış. Yağmura yakalanınca koşmaya başlamış. Bu sefer de komşusu evdeymiş ve onu görünce:
– Hoca utanmıyor musun rahmetten kaçıyorsun, demiş.
Nasreddin Hoca:
– Ben rahmetten kaçmıyorum, düşen rahmetin üstüne basmamak için koşuyorum, demiş.
Parayı Kim verecek
Nasreddin Hoca küçük bir çocukken arkadaşları ona bir oyun oynamak isterler.
– Nasreddin, biz bahçede yumurta yapacağız, gelir misin?, demişler.
Arkadaşlarının kıkırdadıklarını gören Nasreddin ona bir oyun oynadıklarını anlamış ama yine de:
– Gelirim, demiş.
Çocuklar önden giderek, önceden sakladıkları yumurtaların üzerine oturmuş ve içlerinden biri Nasreddin’e:
– Biz hepimiz şimdi yumurtlayacağız. Eğer aramızda yumurtlayamayan biri olursa hepimize gazoz alacak, demiş.
Sonra da hep bir ağızdan gıdaklamaya başlamışlar:
– Gıt–gıt–gıdaaaak.
Nasreddin hemen düşünmüş ve:
– Üüüü–ürü–üüü, diye bağırmaya başlamış.
Diğer çocuklar şaşırıp:
– Ne oluyor Nasreddin?, diye sormuşlar.
Nasreddin:
– Eee bu kadar tavuğu koruyacak bir de horoz lazım, değil mi?, diye zekice bir cevap vermiş.
Bal ile Sirke Uyuşmamış
Köylüler toplanmış Nasreddin Hoca’nın tepesine ve sormuşlar:
– Hocam bal ve sirke birbiriyle uyuşmazmış derler, doğru mu sence?
Hoca biraz düşünmüş ve gidip mutfaktan bal ve sirke almış. Bir kaşık bal yiyip üstüne sirke içmiş. Yüzünü ekşiterek:
– Neden uyuşmasın, gayet de iyi anlaşırlar, demiş.
Yüzünü görenler:
– E, Hoca yüzün ekşidi.
Hoca yine cevabını vermiş:
– Onlar anlaştı anlaşmasına ama beni aradan çıkarmaya çalışıyorlar.
Acemi bülbül
Nasreddin Hoca, bir gün yolda giderken bir evin bahçesinde bir incir ağacı görmüş. Canı incir çekince çıkıp incirleri yemeğe başlamış.
Yoldan geçerken onu göre bir adam:
– Sen de kimsin? Ne yapıyorsun orada?, demiş.
Hoca:
– Ben bir bülbülüm, diye cevap vermiş.
Adam:
– Bülbül gibi öt de görelim, demiş.
Hoca hemen ötmeye başlayınca adam:
– Bu nasıl bülbül sesi böyle, demiş
Hoca:
Acemi bülbülüm ben, diye cevap vermiş.
Saz çalması
Hoca bir gün bir yemeğe davet edilmiş. Yemek sonunda ona sormuşlar:
– Saz çalmayı bilir misin?
– Bilirim, demiş.
“Buyur, Hoca çal bakalım” diyerek eline bir saz tutuşturmuşlar.
Hoca sazı alıp tuhaf sesler çıkarmaya başlamış.
– Saz böyle mi çalınır Hoca? Parmaklar perdeler üzerinde gezdirilir, mızrap tellere vuruldukça da sazdan makamlara göre ses çıkar, demişler.
Hoca:
– Perdeleri bulamayanlar öyle çalar. Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum! Ne diye boşuna gezineyim, diye cevabını vermiş.
Hırsızın Ardından
Nasreddin Hoca ile kapısının evine bir gece hırsız girmiş. Hırsız her şeyi toplamış ve çuvalına doldurmuş. Hoca bunları yaparken hırsızı görmüş ve sesini çıkarmamış.
Hırsız sessizce evden çıkıp kendi evine doğru yola çıkmış. Hoca da onu takip edip arkasından evine girmiş.
Hırsız onu fark edip:
– Sen de kimsin?, demiş.
Hoca:
– Bir az önce evimdeki her şeyi toplayıp buraya getirdin. Ben de buraya taşındığım için seninle geldim, demiş.
Yıldız Yaparlar
Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
– Hocam yeni ay çıktığı zaman eskisini ne yaparlar?
Hoca, cevabı yapıştırır.
– Ne yapacaklar, kırpar kırpar yıldız yaparlar!
Pazarlık
Hoca bir gün derenin yanından yürürken iki adam onu görmüş ve:
– Biz yüzme bilmiyoruz sana iki altın verirsek bizi karşıya geçirebilir misin?, demiş.
Hoca:
– Tamam, demiş.
Nasreddin Hoca birinci adamı karşıya geçirmiş, diğerini alıp geçirmeye çalışırken adam akıntıyla elinden kaçmış.
Bunun üzerine arkadaşı Hoca’ya bağırmaya başlamış:
– Ne yaptın? Su arkadaşımı götürüyor? Çabuk, çabuk kurtar onu!
Hoca, adamı boğulmadan yakalamış ve bir taraftan da şöyle demiş:
– Kardeşim, niye telaş ediyorsunuz. Siz de bir altın eksik verirdiniz. Böylece ödeşirdik!
Bindiği Dalı Kesen Hoca
Günlerden bir gün Nasreddin Hoca, köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış ve elindeki balta ile bindiği dalı kesmeye başlamış.
Yoldan geçen bir adam:
– Hoca Efendi ne yapıyorsun? Bindiğin dalı kesiyorsun, düşeceksin!, diye bağırmaya başlamış.
Hoca kesmeye devam etmiş ve düşmüş. Düşer düşmez adamın yanına gitmiş ve:
– Madem ki benim düşeceğimi bildin, öleceğimi de bilirsin. İlla benim öleceğim zamanı haber ver, diye yakasına sarılmış.
Oğlumun Babası Öldü De
Nasreddin hoca bir gün siyah elbiselerle geziyormuş. Onu görenler şaşkınlıkla:
– Ne oldu Hoca Efendi? bu gün karalar giymişsin?, diye sormuşlar.
Hoca:
– Oğlumun babası öldü de, O’nun yasını tutuyorum, demiş.
Su Dediğin Böyle Olur
Nasreddin Hoca bir yaz günü çok susamış. Yolda karşısına çıkan ve suyu tuzlu olan gölden bir yudum su içmiş. Tuzlu su hem aç hem de susamış olan Nasreddin Hoca’nın midesini bulandırmış ve daha da susatmış.
Yürümeye devam eden Hoca ileride bir çeşmeye rastlamış ve tatlı suyu olan bu çeşmeden kana kana su içmiş. Daha sonra şişelerini doldurup eşeğine de su vermiş.
Şişesine doldurduğu suyla gölün kenarına gelen Hoca:
– Öyle şişinip durma, su dediğin böyle olur, demiş ve şişedeki suyu göle boşaltmış.
Mevsimlerden Yakınanlara
Bir gün köyde bir grup adam toplanmış sohbet ediyorlarmış. Önce havadan sudan sohbet etmişler. Konu sonunda sıcak ve soğuğa gelmiş ve içlerinden birisi:
– Şu insanoğlu haline şükretmesini hiç bilmez; kışın soğuktan, yazın sıcaktan yakınırlar, demiş.
Konuşmaya kulak misafiri olan Hoca:
– Öyle deme cahil adam, bak bahara kimsenin bir şey dediği var mı?, demiş.
Belki Ağaçtan Öteye Bir Yol Düşer
Nasreddin Hoca’nın yaşadığı köyde çocuklar ona bir şaka yapmayı düşünmüşler. Yoldan geçerken uçurtmalarının ağaca takıldığını söyleyip onu ağaca çıkarmaya ve ayakkabılarını alıp kaçmaya karar vermişler.
Planlarına karar verip beklemeye başlamışlar. Hoca yolun başına gelince uçurtmalarını ağaca takıp ağlamaya başlamışlar. Bunu gören Hoca:
– Ne oldu çocuklar?, demiş.
Çocuklar:
– Hocam uçurtmamız ağaca takıldı. Biz çıkıp kurtaramadık. Bize yardımcı olur musunuz?, demişler.
Hoca hemen:
– Tabii ki, demiş ve ayakkabılarını çıkarıp çantasına sokuşturmuş.
Bu duruma şaşıran çocuklar:
– Hoca’m neden ayakkabılarını yanına alıyorsun, diye sormuşlar.
Nasreddin Hoca gülerek:
– Belli mi olur çocuklar belki yaptığım bu iyiliğe karşı Rabbim, bana ağaçtan öteye bir yol ikram eder, demiş.
Ben Senin Gençliğini de Bilirim
Bir gün Nasreddin Hoca yolda güzel bir at görmüş. Sahibinden izin alarak üstüne binmeye çalışmış ama bir türlü binememiş. İnsanların etrafına toplanmaya başladığını görünce sesli bir şekilde:
– Ah Nasreddin ah! Yaşlandın artık, gençliğinde böyle miydin, demiş.
İnsanların ona hak verdiğini görünce bu sefer de sessiz bir şekilde kendi kendine:
– Ben senin gençliğini de biliyorum Nasreddin, demiş.
Tarhana Çorbası
Günlerden bir gün Nasreddin Hoca’nın canı tarhana çorbası çekmiş. Üzerine ekmek doğrayıp çorba içmeye hayali kurarken kapısı çalınmış.
Yan komşunun oğluymuş gelen.
– Hocam annem çok hasta, yemek yapamadık. Bir tas çorban varsa verebilir misin?, demiş.
Bunu duyan Hoca kendi kendine:
Bu komşular da bir alem! Kurduğum hayalin bile kokusunu almayı beceriyorlar, demiş.
- Adam Olmanın Yöntemi Nedir?
Günün birinde Hoca’nın da içinde bulunduğu topluluktan birisi;
“Hocam, adam olmanın yöntemi nedir?” deyince; Hoca Efendi, adamın nefes almasına bile fırsat vermeden;
“Canım, bunu bilmeyecek ne var, elbette kulaktır.” der.
Fakat Hoca, arkadaşlarının “kulaktır” cevabından pek bir şey anlamadıklarını anlayınca açıklama yapma gereğini duyar:
“Aa!. . Bunu bilemeyecek ne var? Herhangi bir adam konuşurken onu can kulağı ile dinlemeli; bu arada kendi ağzından çıkanı kendi kulağı duymalıdır.”
- Allah’ın Rahmetinden Kaçılmaz
Günün birinde bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır. Elbette yağmur yağdığı vakit ya koşulur, ya da bir yerlere sığınılır. Nasreddin Hoca da yağmurun yağışını ve sokakların yalnızlığını pencereden seyrederken bir de bakar ki yağmurdan kaçan bir adam… Hoca biraz dikkatli baktığında bunun bir komşusu olduğunu anlar ve pencereyi açarak;
“Komşu, komşu, utanmıyor musun, niçin Allah’ın rahmetinden kaçıyorsun?” deyince adam koşmayı bırakır ve yavaş yavaş evine doğru gider. Bu arada adamın da ıslanmadık yeri kalmaz.
Ertesi gün hava yine yağmurludur. Bu defa Hoca Efendi alışveriş için sokağa çıkmıştır. O, işini bitirip de hızlı adımlarla evine doğru giderken bir gün önceki komşusunun evinin önünden geçer. Bu sefer komşusu;
“Hoca Efendi, Hoca Efendi, sen dün bana ‘Allah’ın rahmetinden kaçılmaz. ’ demiştin; bak şimdi kendin kaçıyorsun.” deyince, Hoca komşusuna doğru döner ve;
“Be adam! Ben Allah’ın rahmetinden kaçmıyorum, Allah’ın rahmetini çiğnememek için koşuyorum.” der.
- Altın Olsa Ne, Taş Olsa Ne
Bir yolculuk sırasında Nasreddin Hoca’nın yolu bir ile düşer. Hoca orada bazı garipliklerle karşılaşır. Bunlardan biri de bazı evlerin üzerine bayrak dikilmesidir. Hoca sözü bir punduna getirerek sorar:
“Yahu, bazı evlerin üzerinde bayrak asılı, bunun sebebi nedir?” deyince hep bir ağızdan;
“Hocam, o bayrak asılı evlerde küp dolusu altın vardır.” derler.
Bayrak dikmenin sebebini öğrenen Nasreddin Hoca, günün birinde çarşıdan kocaman bir küp alarak kalmakta olduğu eve gelir. Sonra da küpün içerisini çakıl taşlarıyla doldurur. Yine âdetmiş, evinde altın olanlar, küplere karşı sohbet ederlermiş. Sıra Nasreddin Hoca’ya gelince bakmışlar ki küpün içerisinde altın yerine çakıl taşları dolu… Misafirlerden birisi;
“Hoca Efendi, bu nasıl iş, senin küpünde altın yerine çakıl taşları dolu.” deyince Hoca;
“Yahu komşular neye üzülüyorsunuz, küpte yattıktan sonra altın olsa ne, taş olsa ne? Fark eden ne ki?” der.
- Ayaklarını Dörde Çıkarabilirim
Nasreddin Hoca’dan hoşlanmayan komşularından birisi günün birinde onu yolu üzerinde durdurur ve bilmiş bilmiş konuşmaya başlar:
“Hoca Efendi, senin için ‘Evliya oldu, erdi’ diyorlar. Doğrusu inanmadım, eğer kerametin varsa benim dört ayaklı eşeğimi iki ayaklı yap da inanayım.” der.
Adamın sözlerine sinirlenen Nasreddin Hoca;
“Be adam, ben eşeğin ayaklarını dörtten ikiye indirebilir miyim, bilmem. Fakat sen biraz daha konuşursan senin ayaklarını dörde çıkarabilirim.” deyiverir.
- Aynı Merdiveni Kullandı
Günün birinde Nasreddin Hoca, Akşehir’i ziyaret eden bir papazla tanışır. Papaz, Hoca’nın ününü daha önce duyduğu için onu denemek ister ve;
“Hoca Efendi, bana söyler misin, Peygamberiniz Hazreti Muhammed Miraç’a nasıl yükseldi?” diye sorar.
Sorudaki inceliği anlayan Hoca da Papaz’a bir soru sorar:
“Papaz Efendi, Papaz Efendi! Sizin Peygamberiniz Hz. İsa göğe yükselmedi mi?”
Papaz şaşkın vaziyette ne diyeceğini düşünürken, Hoca hemen cevabı yapıştırır:
“Peygamberimiz Hazreti Muhammed, Miraç’a giderken sizin Peygamberiniz Hazreti İsa için hazırlanan merdiveni kullandı.”
- Aynı Yaştayız
Arkadaşları zaman zaman Nasreddin Hoca’ya takılırlarmış, çünkü onun cevaplarından hisse çıkarırlarmış. Gene böyle bir günde Hoca’ya;
“Hoca Efendi, sen mi büyüksün, yoksa kardeşin mi?” diye sorarlar.
Hoca arkadaşlarının yine kendisine takıldıklarını anlayınca şöyle bir düşündükten sonra gülümseyerek şu cevabı verir:
“Geçen yıl anneme bu soruyu sormuştum, o da; ‘Kardeşin senden bir yaş küçük.’ demişti. O zamandan bu yana bir yıl geçtiğine göre şimdi aynı yaştayız.”
- Bahardan Hoşnut Olmayan Var mı?
Hoca ve arkadaşları bahar mevsiminde bir çınarın altında oturmuş, çaylarını içerlerken aralarından biri Hoca’yı sözüm ona imtihan etmek ister:
“Yahu Hocam, bu insanlar yaz aylarında sıcaktan, kış aylarında ise soğuktan şikâyet ederler; sizce bu şikâyetin sebebi nedir?” Hoca bu, hemen cevabını veriverir:
“Komşu, komşu, sen onlara kulak asma, bak içinde yaşadığımız bahardan hiç hoşnut olmayan var mı? Sen hayatını yaşamaya devam et.”
- Bana Görünme de Kime Görünürsen Görün
Ahbapları Hoca’yı çirkin bir kadınla evlendirirler. Akşam olunca Hoca evlendirildiği kadını görünce şaşkınlığını gizleyemez ama yapacağı da fazla bir şey yoktur. Sabah olunca, Hoca evden ayrılırken hanımı sorar:
“Hoca Efendi, yakınlarından kime görüneyim, kime görünmeyeyim?”
Bu söz karşısında Hoca;
“Hanım hanım, bana görünme de kime görünürsen görün.” deyiverir.
- Başını Pencerede Unutmasın
Hemşerileri bazen candan, bazen de sahte olarak Hoca’ya saygı gösterirler. Günün birinde sahte saygı gösterenlerden biri Hoca’yı evine davet eder. Hoca da konumu gereği davete gider. Gider gitmesine de eve yaklaşınca ev sahibinin başını pencereden içeriye doğru çektiğini görür.
Hiçbir şey olmamış gibi evin kapısına çalan Hoca;
“Komşu, komşu ben geldim.” deyince, kapının arkasından değiştirilmiş bir ses duyulur:
“Ah Hocam, ah! Evin sahibi buradaydı, az önce gitti, bensizin geldiğinizi söylerim, mutlaka çok üzülecektir.”
Hoca bu söz karşısında iyice sinirlenir ve;
“Ev sahibine söyleyin, bir daha bir yere giderken başını pencerede unutmasın.” der.
- Belki de Barışmışlardır
Nasreddin Hoca evinin bahçesindeki ağacın gölgesinde namaz saatini beklerken telaşlı bir şekilde kapısının tokmağına vurulduğunu işitir. Hoca, kapıyı açınca komşusunu görür ve;
“Buyur komşu, nedir bu telaşın?” deyince komşusu;
“Sorma Hocam, karımla baldızım saç saça, baş başa dövüşüyorlar.” der.
Bunun üzerine Hoca merakla;
“Komşu, ayıramadın mı?” deyince, komşusu sızlanarak cevap verir:
“Ne mümkün Hocam, bırak ayırmayı yanlarına bile yaklaşamadım.”
“Pekiyi, bu hanımlar ne diye kavga ediyorlar?” deyince komşusu;
“Bilmiyorum Hocam!” der.
Hoca bir defa daha sorar:
“Sakın, ‘sen yaşlısın, ben yaşlıyım’ diye kavga etmesinler?” deyince komşusu;
“Yok Hocam, yok başka bir konuda kavga ediyor olmalılar!” der.
Bunun üzerine Hoca rahat bir şekilde konuyu çözüverir:
“Komşum, o zaman telaşlanmaya gerek yok! Konu yaş değilse çabucak barışırlar, belki de şimdiye barışmışlardır bile.” der.
Nasrettin Hoca Fıkraları
Nasreddin Hoca fıkraları için en doğru kategoridesiniz. Fıkraları ile bilinen eğlenceli ve neşeli bir kişiliği olan Nasreddin Hoca, çok uzun zaman geçmesine rağmen hala güldürmektedir. Aynı zamanda güldürmenin de ötesinde düşündüren hazır cevap yapısı ile fenomen yapısını korur. İnsanlar tarafından çok bilinen fıkraları tek bir çatı altında okumak adına doğru yerdesiniz.
Türk mizah ve güldürü tarihinde son derece önemli bir yere sahip olan Nasreddin Hoca ile alakalı merak edilen çok fazla konu başlığı olduğu biliniyor. 10larca fıkraya konu olan bu şahsın gerçekten yaşayıp yaşamadığı gibi konular her daim tartışılmaktadır. Kategorimizde yer alan fıkralar haricinde konu için sizlere detaylı anlatımda bulunacağız.
Nasreddin Hoca, Türk kültüründe mizahı farklı bir boyuta taşıması ile çok fazla tanınmaktadır. İnsanlara, özelliklede de çocuklara dokunan bir yapısı vardır. Aynı zamanda hakkında çok fazla söylenti olduğu da bilinmektedir. Tüm bu noktalar gizemin daha büyük olmasına neden oluyor. İnsanlık tarihinde de pek çok kişi tarafından bilinen ve saygı duyulan bir kişilik olması dikkatleri üzerine çekiyor.
En Komik Nasreddin Hoca fıkraları
En komik Nasreddin Hoca fıkraları dediğimiz zaman çok sayıda fıkra akıllara gelir. Anadolu Selçuklu döneminde Hortu ve Akşehir bölgesinde yaşayan efsane kişilik olarak tanımlanır. Hazır cevap olması, söylemlerinin günümüze kadar gelmesine neden olmuştur. Aynı zamanda bilge bir kişiliği vardır. Gerçekten yaşayıp yaşamadığı konusunda da farklı görüşler olduğunun altını çizmek gerekir. Eğer yaşayan bir kişi ise hayatındaki kişiliği de merak edilir. İşte buna dair çeşitli belgeler üzerinden değerlendirmeleri sizlere sunacağız.
1208 senesinde Hortu Köyünde doğan Nasreddin Hoca, temel eğitimi sonrasında Sivrihisar’da medrese eğitimi almıştır. Babası öldükten sonra köyüne dönerek burada imamlık yapmıştır. Sonrasında da Akşehir’e göç etmiştir. 1284 senesinde de hayatını kaybetmiştir.
Onunla ilgili anlatılanlar, en komik Nasreddin Hoca fıkraları günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Yüzyıllar boyunca insanların yüzünde tebessüm bırakan esprileri bir çok fıkra ile anlatılmaktadır. Bunun yanında bazı hikayelerde aslında zeki biri olmadığı, aptal olduğu da ifade edilir.
Nasreddin Hoca’ya ait yazılı kültürler arsında en eski anlatı 1480 senesinde Saltukname isimli eserdir. Aynı zamanda Povest o Hocco Nasreddine isimli seri olana kitap satışı da yapılmıştır. Bu eser içinde fıkralar ve çeşitli mitolojik unsurlar yer almaktadır. Çok sayıda mesaj içermesi ülkelerin eğitim kurumlarında kullanılmasına neden olmuştur.
Popüler Nasreddin Hoca Fıkraları
Popüler Nasreddin hoca fıkraları dediğimiz zaman akıllara pek çok güldürü kaynağı gelmesinin yanında çok bilinen sözleri olduğunun da altını çizmek gerekiyor. Bunlar arasında ‘’Parayı veren düdüğü çalar’ oldukça dikkatli çekicidir. O dönemi baz aldığımız zaman, bir ekonomik sisteme yapılan en güzel bakış açılarından biri olduğunu söyleyebiliriz. Aynı zamanda ‘El Elin eşeğini türkü çağırarak arar’’ sözü de ona aittir. Dilden dile dolaşan fıkraları ile hatırlanan Efsanevi kişiliği daha yakından tanımak için bizi takip edebilirsiniz.
Türk eğitim sisteminde de yeri olan Nasreddin hoca, bir çok masal ve hikayede de yer almaktadır. Mizah anlayışının oluşmasında ve toplum üzerindeki etkisi açısından çok değerli bir yere sahip olduğunu gönül rahatlığı ile söylemek mümkündür. Günümüzde hala esprileri yapılmakta, eğitim kurumlarında insanlara örnek olarak sözleri söylenmektedir. Bu açıdan baktığımız zaman Türk toplumuna ait en değerli kişiliklerden biri olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle fıkra kavramının oluşmasında başrol oynar.
Düşündüren Nasreddin Hoca Fıkraları
Nasreddin Hoca, güldürmesi kadar aynı zamanda düşündürmesi noktasında da çok dikkat çeken bir kişilik olarak ön plana çıkıyor. Fıkralarında kullandığı dil o dönemin çok ötesinde. Şu an okuduğumuz zaman bile farkı rahatlıkla anlayabiliyoruz. Kategorimizde yer verdiğimiz nasreddin hoca ile alakalı bilgiler eşliğinde siz de fıkraları okuduğunuz zaman değeri daha rahat anlayabilirsiniz.
Nasreddin hoca hakkında bazı hatalı tanımlar olduğunu da dile getirmek gerekir. Bilge bir kişiliktir fakat asla insanlara öğüt ve tavsiye vermeyi sevmez. Sadece Hazır cevap kişiliği ile insanlara farklı bakış açıları kazandırmak ister. Çocuklar tarafından da büyükler tarafından da sevilen bir kişiliktir. Ünü Türkiye coğrafyasının çok ötesindedir. Saygınlık açısından pek çok tarihsel karakteri geri planda bırakmıştır.
Nülteli, kısa ve güldürücü kısa hikayelere fıkra ismi verilmektedir. Fıkralar sözlü edebiyat geleneği ürünleri arasında yer almaktadır. Ders vermek, savunmak, düşünceyi örnekle güçlendirme gibi teknikler kullanılır. Nasreddin Hoca için halk filozofu tanımı yapabiliriz. Milletin tükenmeyen neşesini ifade eder. İnsanlık komedyasının tüm çizgilerini taşır.
O dönemlerde zeki insanların ön plana çıkması için farklı olması gerekirdi. Bu farkı yaratma noktasında Nasreddin Hoca sivri dilini kullandı. Aynı zamanda çok mert ve cesur bir kişi olduğu bilinmektedir. Bunu kategorilerimizde yer verdiğimiz fıkralar üzerinden de anlamanız mümkündür. Düşündüren Nasreddin hoca fıkraları ve daha fazlası için sitemizde yer alan kategorileri okumaya devam edin.